Sayfalar

Cuma, Mayıs 30, 2008

Tar Ezgisinde Bükülen Evren



(düzeltme : 30.5.08)

Bir garip ki bu akşam
Yıldızlar bile saklanır
Soğuran karanlığımdan korkar,
Yansıtan aydınlığımdan çekinir.

Bu akşam ateşim seni çeker;
Dumanım sana kaçar.
Olmaz koyarsam adını ,o an,
Hayaller teğet geçer.

Hep sorularda doğar,
Kabullerde büyürüm ben.
Sana görünüş hafif gelir,
Ama ruhum da ağır kaçar.

Bazen benler tüme varmaya çalışır,
Ama şans ya dibe varır.
Ben noktasal bir yanlis ve sen bir doğruysan,
Seni tutturma olasılığım sıfır.

Ve ben karşınlarda ve rağmenlerde
Acabalarda ve sankilerde
Olsalarda ve keşkelerde
İmkansız olmadığına göz kırparım.

(Bu şiirimsi hafif bulutlu bir Göttingen gecesinde Tar dinlerken ortaya çıkıverdi. Evreni bükme gücüne sahip bir çalgı . Farklı alemlere geçmek istiyorsanız bir yolunu bulup canlı dinlemeniz önerilir. )

Pazartesi, Mayıs 26, 2008

Yaşam Belirtisi



Anka Kuşu son manevrasını da tamamlayıp yere indiğini anlatan sinyali NASA’ya gönderdiğinde yaratıcıları, tüm ağır tavırları bir kenara bırakıp ekranın önünde hoplamaya, sevinç çığlıkları atmaya başladılar. Bazıları ağlayarak bir diğerine sarılıyor, bazılarının ise iniş sırasında kasılan kasları gevşeyip onları en yakındaki sandalyenin üstüne atıyordu.

Anka Kuşu kendisine enerji sağlayacak güneş panellerini, inerken yarattığı toz bulutu geçene kadar açamayacaktı. Dolayısıyla beklemedeydi.


Dünyada, NASA’da coşku ile kutlamaların yapıldığı sırada, Mars'ın hemen üstünde önce bir parlama oldu, sonra da devasa bir uzay gemisi belirdi. Gemi bir süre uzayda asılı kaldı. Ardından incecik bir ışık huzmesi Anka Kuşu’nun aydınlattı ve onunla ilgili bilgiler ve üç boyutlu görüntüsü uzay gemisinin ekranına yansıdı. Mırıltıyı andıran sesler duyuldu ekranın başında. Dünyalılar gene minik ve komik araçlarını test ediyorlardı. Bir süre sonra, Anka Kuşu’nun üzerinde yeni bir toz tabakası bırakan ışık huzmesi yokoldu. Ardından gemi de hızla gözden kayboldu.


Dakikalar sonra, NASA’da coşku yerini endişeye bırakıyordu. Güneş panellerinin açılması gecikmişti. İniş sırasında bir sorun olmuş olma ihtimali bir anda herkesin moralini bozdu. Kontrol odasını endişe ve panik kapladı.İnsanlar bir ekrandan bir ekrana koşturarak bir hata olup olmadığını anlamaya çalışıyorlardı.


Anka Kuşu’nun sensörlerinden birinin üzerinde kırmızı bir ışık yanıp sönmeye başladı. Tam bu sırada, makinenin ayakları arasındaki topraktan iki tane yeşil solucanımsı yaratık çıktı. Bir süre sanki tereddüt ediyorlarmış gibi yerlerinde kaldılar. Sonra birisi Anka Kuşu’na tırmanmaya başladı. Tam kameranın üstündeki çıkıntıya vardığında, diğeri de tırmanmaya başladı. İkinci solucanımsı yaratık güneş panellerinin üstüne gelmişti ki çatırtıyı andıran bir sesle paneller açılmaya başladı ve yaratık tekrar yere düştü. Açılan güneş panellerinin sağladığı enerjiyle Anka Kuşu canlandı ve eve ilk sinyalini yolladı.


NASA’da gene büyük bir coşku ve rahatlama vardı.


Anka Kuşu sonra yere bastığını kanıtlarcasına ilk fotoğrafını gönderdi : sağ ön ayağın fotoğrafını. Bu sırada küçük solucanımsı yaratık sol ön ayağının üzerinde inatla tırmanmaya çalışıyordu.


Yeterince enerji toplayan Anka Kuşu bir adım attı. Hareket eden sol ön ayaktan kayıp düşen yaratik yeterince hızlı hareket edemedi ve arkasından gelen ayak onun tam üzerine indi.


Anka Kuşu, ayaklarından birinin altında ve kamerasının hemen üstündeki biri ölü biri canlı iki yaratık ile yaşam belirtisi aramak için ıssız yüzeyde dolaşmaya başladı. Mars’ın tozlu, kayalık ve cansız yüzeyinin ilk fotoğrafları eve ulaştıktan sonra insanlık büyük bir umutla Mars’ta yaşam belirtisi bulunacağı anı beklemeye koyuldu.

http://www.ntvmsnbc.com/news/447509.asp

09:45

26 Mayıs 2008

Çarşamba, Mayıs 21, 2008

Pozitif misin?


Her gecen gun etrafimda daha fazla insanin "pozitif düşünme"ye başladigini ve bunu bi sekilde hayatlarina uygulamaya calistiklarini göruyorum. Elbette zor gorunen bir sey bu bazen, butun dunya ustumuze ustumuze geliyormus gibi oldugunda mesela. Ama aslinda gercekten de o kadar zor degil.

Sanirim once "pozitif"in ne olduguna karar vermek gerekiyor. Ne pozitif ne negatif bizim icin? Herkesin bu tip soyut kavramlarda (kötü/iyi, guzel cirkin gibi) kendine has tanimlari var elbet. Bu konuda genelgecer bir tanim mumkun olmasa da, tanimin kendi "görelilik"lerimiz ve cevreden dogan "görecelik"lerden cikacagini dusunebiliriz.Yani ne kadar da olsa - doganin bir kanunu- yaptigimiz hic bir tanim diger sözlüklerdeki diger tanimlardan bagimsiz degil. Yani pozitif dedigimizde ortaya cikan kavram da aslinda bize göre ve cevremize kıyasla pozitif olarak adlandırılacak seyler. Dolayısıyla pozitif dusundugumuzde sadece kendimize göreyi hesaba kattigimizda o "evren"e göre pozitifligi tam doldurmayabilir. Ama pozitifligi tanimlarken cevre etkenleri nasil hesaba katabiliriz? Etrafımızdaki butun "görecelik"leri fark etmek imkansiz dünya popülasyonunu göze alirsak örnegin. O zaman ne yapmalı? Benim kendi kendime gelistirdigim ufak bir yol var,ve beni su siralar cok mutlu ediyor. O yüzden paylasmak istedim.

Cok basit aslinda. Pozitif dusunuyorum ama abartmıyorum :)

Daha dogrusu baktim pozitif dusunme biraz cetrefilli bir is, ben de diger tarafa geciyorum ve "negatif düsünmeme"yi seciyorum. Cogunlukla notr bırakıyorum kendimi. En iyisi olacak, en guzeli olacak elbette, icimde her zaman "hayat güzel", "karsima da hep en güzel olasiliklar cikacak" cümleleri donuyor durmadan. (Herkesin dalgalanmaları vardır, önemli olan dalgalanmanın boyutu, seni asil senden ne kadar saptırdıgıdır ;) ) Boyle tanımlayınca pozitifi, yani pozitifi notre cekince, hersey bir anda acılıveriyor. Pozitifin her zaman sizi havaya ucuracak seyler olmadigini fark ediyorsunuz. Pozitifin bazen hayat tecrubesi anlamında pozitif oldugunu goruyorsunuz. Bazen cok ufak ,belki de belirlediginiz "nihai pozitif amaç" için -varsa eger- önemsiz görünen bir ayrıntıdan alacaginiz zevk de zaten tam bu noktada yatıyor. Pozitifligi ne kadar genis tanımlarsanız o kadar cok ayrıntı görüyorsunuz. Dünya kaotik, dinamik bir yapı. Ve hayat ayrıntılarda gizli aslında. İşte o "pozitif amaç koyma"nın, mesela pozitif dusunmeye "abartıp" kendinizi hep en yukarılarda gormenin, onu amaclamanin doguracagi, sizin farketmeyeceginiz ve gene sizin icin aslinda "negatif" olacak sonuclari olabiliyor. Ne gibi mesela? Mesela o göz ardı ettiginiz ayrıntıda gizlenecek mutluluk, memnuniyet parcaciklari gibi. Bir mutluluk parcacigini kacirmaktan daha "negatif" ne olabilir ki? Bu aslında suna benziyor: Bir is kadini dusunun,onun pozitifi basarisina odaklanmis. Otobusu ile isine giderken her sabah kendini dolgun ucretli saygı goren bir mevkide imgeliyor, onu yaratmaya calisiyor. O camdan bakarken günes isiklari birden bulutlarin arasindan cikiyor ve gökten dusen minicik su damlalarina carparak binbir renge ayrılıyor, gözkyüzünü boyuyorlar,sahane bir manzara, tüm canlilari hayran birakan bir manzara. Ama is kadinimiz kendi hayaliyle mesgul, kendi planlari, kendi gelecegiyle. Bugunku,o anki eglenceyi kaciriyor. Taptaze toprak kokusu doluyor aralık camdan iceri. O hissetmiyor. Tum algılar hayal etmeye odaklanmis. doganin sundugu mutlu etme potansiyelini acikca kucumsemek degil mi bu aldirmazlik? Peki niye? Kesinlikle hayal etmesin, biraksin, basari da neymis felan demiyorum, demek istedigim bu degil. Herkes kendisini mutlu edecek seyleri yaratmaya calismali elbette. Ama abartmadan :) Yasami kacirmadan. Pozitif dusunmeye calisirken kendine ket vurmadan, algına ket vurmadan. Farkında olacagim diye kasip tüm farkindaliklarini koreltmeden.

Evet, aslinda demek istedigim bu. Kasmamak gerek :)

Mesela aklıma simdi bir örnek daha geldi.

Olaylara pozitif bakmaya calisan birkac kisiden duydugum ve beni dusunmeye sevkeden cok basit cumlelerden biri: "Gülü seven dikenine katlanır. Pozitif bakmak lazım. Bu da hallolur" tarzı bir konusma. İyi de, katlanmak? Belli ki bir memnuniyetsizlik bir kabullenmeme var hala. O zaman "kabul etmiyorum" demek lazım. Pozitif dusunmek kadercilik degildir ki! Benim icin degil en azından. Ama su olabilir "Her dikenin orda olmasinin bir nedeni var." :) O zaman zaten katlanmak gibi benim tuylerimi diken diken edecek kadar "negatif" bir kelime de ortadan kalkıyor. Ama hersey gibi bunu da abartmamak gerek. Harekete gecmek gereken yerde "bunun da bir nedeni vardır elbet" demek de bazen "pozitif"ligi,pozitif secenekleri kacirmak demek oluyor. Kader bizim yarattigimiz bir sey. "Pozitiflik" de bunun icin var.

Aklıma geldi,paylasmak istedim. Bir sure once baktım, mutlulugu tanımlamis,kaliplara sokmusum, mutlulugu ararken hayati kacirmisim. Daha gec degil. Ben de mutluluk sinirlarimi olabildigince asagilara cektim :) Kaldirmak daha guzel olurdu elbet. Bakalım.

Bu yazıyı okuyan herkes, sevgi ve isikla kalin efendim! :)

Pazar, Mayıs 18, 2008

Garip Rastlantı

Dün internette Xealon için tarama yaptım, uydurma bir isim olduğu için aslında bir şey beklemiyordum. Ama bir baktım, bir kullanıcı adı olarak geçiyor, hem advagato'da hem de youtube'da.
İlginç.
Ya milyonda bir (belki daha da az ) ihtimal gerçekleşti ve anlamlı bir sözcüğü tutturdum,ya da daha ilginç olan gerçekleşti ve birisi daha benimle aynı sözcüğü uydurup kullanmaya başladı.
Velhasıl dil böyle böyle ortaya çıkıyor galiba :)

Xealon Günlükleri -- Bölüm: Buospota -- Rei Xen'de Tutuklama(1-2)

Rei Xen’de Tutuklanma

Krallık son yıllarda, yönetici grup kendi rahatlarından başka bir şey düşünmediği ve son derece tutucu ve içi boş bir kurallar dizisini Krallık’ın resmi felsefesi ilan ettikleri için, komşu sistemlerdeki gelişmelere ilgi göstermemiş,Krallık içinden gelen tepkiler de susturulmuştu. Bir yıl kadar önce toplanan Evrensel Barış Konseyi’nde Krallık’ın küçük görülmesi ve komşu sistemlerin artan saygınlıklarıyla ticari öncelikler kazanmaları Kral’ı huzursuz etmeseydi, her şey aynen devam edecekti. Kral, kendisine kan bağıyla bağlı yönetici grupta aslında kuralları koyan tek kişiydi. Bu yüzden etkilere çok açıktı, gücünü kaybetme korkusu ile de gittikçe paranoyaklaşıyordu. Kendisinden önceki kralların tarihinde onu tedirgin edecek bir olay olmasa bile, zamanın değiştiğinin az çok farkına varabiliyor ve çevresindekilerin eskiden çok umursamadıkları diğer sistemlerin artan gücünden dolayı ona ihanet edeceklerini düşünüyordu. Paranoyaklığı Krallık’ta casusların yakalanması ile daha da arttı. Eskiden önemsenmeyen bu ufak sistem, belli ki nüfusları da güçleri gibi hızla artan komşuları tarafından ideal bir sömürge olarak görülmeye başlanmıştı. Zayıftılar, savunmaları zayıftı, yönetim kabiliyetleri zayıftı. Krallık’ta yeni yeni ortaya çıkan tüccar grubu Kral’ın endişelerinden faydalanıp güçlenmeye başladılar. Ona diğer sistemler hakkında bilgi getirmek hatta gerekirse yeni teknolojiler hakkında bilgi aşırmak karşılığında hareketlerinde serbestlik kazandılar. Başlarına buyruk davranmaya başladılar. Bu sırada, Kral da bilim adamlarından güvendiklerini etrafında topluyor, onlardan ne yapmak gerektiğini öğrenmeye çalışıyordu. Ama kendi banazlığı, ve çevresinin tutuculuğu yine de gelişmeye engel oluyordu.

Thoux, dildeki ustalığı ve kurnazlığı sayesinde Kral’a en yakın bilim adamı haline gelmeyi başardı. Danışmanlarının hoşuna gitmese de Kral’ın aklına girip yeni projeler başlatmayı bile başardı. Elbette bunlar hiç kolay olmuyordu.Thoux’un aslında tek yaptığı Kral’ı çok iyi gözlemlemek, korkularını fark etmek ve onların üzerine gitmekti. Yine de ilerleme çok yavaştı. Zaman geçtikçe, Başgezegen Rei Xen’de, Krallık’ın güç kaybettiği daha çok konuşulur oldu. Kral’a güven azalıyor, yolsuzluk söylentileri artıyordu. Rei Xen hızla karışmaya, tam bir kaos ortamına sürüklenmeye başladı.

1.

Alrosthei Szowre beklediğinden iyi ağırlanıyordu Tuscan İdari Hapishanesi’nde.

Ortalık karışmaya başlayınca,Thoux ona Xealon’a dönmesinin iyi olacağını haber vermişti. Ama dönmeden önce yapması gereken son bir görev vardı. Alros, Thoux’un Rei Xen’deki sağ kolu ve Kral’ın yanında hızla parlamasının arkasında yatan en önemli sırdı. Rei Xen’de olan bitenleri ve Yönetici Grup’la ilgili tüm haberleri ona Alros iletiyordu. Alros ve Thoux kartlarını akıllıca oynamışlar, ve Alros’un Rei Xen’deki bilim çevresinde sözü geçen, ve yönetici grubun danışmanları üzerinde de etkisi olan bir isim olmasını sağlamışlardı. Alros, Thoux’dan son görevi ile ilgili mesajı aldığında, bunun hapishanede sonlanacağını anlamıştı ama yine de yapmıştı yapması gerekeni.

Thoux’un gönderdiği mesaj çok açıktı. Thoux, ondan Tuscan İletişim Akademisi’nde sadece konsey yetkililerinin girebildiği, Krallık Sinyal Protokolleri’nin de saklandığı Resmi Kütüphane’den Syrnaon klanı ile Threne ve Kreotia sistemleri için resmi bağlantı kodlarını ve 1 yıl öncesinden 4 ay öncesine kadar yapılan görüşmeler arasından bazı anahtar kelimeleri içerenleri kopyalamasını istiyordu. Alros içeri gizlice girmeyi ve kopyaları almayı başarmıştı.Ama tam Xealon’a gidecek gemiye binerken tutuklanmıştı.Alros neden tutuklandığını tahmin edebiliyordu. Kütüphaneye izinsiz girmesi Krallık Yasaları’na göre bir bilim insanını bile tutuklatabilecek kadar büyük bir suçtu. Ama izin alması da aylar sürecek bir bürokrasi zinciri demekti ve izin için geçerli bir nedeni olması gerekiyordu. Alros’un vakti yoktu,ve asıl nedeni doğrudan söylediğinde,zaten izin vermek yerine doğrudan hapis cezası verirlerdi. Bir bahane uydursa bile, kısa zamanda yetkilileri ikna edecek bir neden bulmak neredeyse imkansızdı. Thoux’un kendisi başvursa bile ihtimal çok düşüktü.Dolayısıyla kütüphaneye gizlice girmek ve yakalanma riskini göze almak gerekiyordu.

2.

Kütüphane oldukça eski bir yapı oluğu için ve daha önemlisi Krallık’a doğrudan ait olan tüm mülkler kutsal sayıldığı için binada detektör yoktu. Güvenliği aşmak da Alros gibi Rei Xen’de son derece popüler olan birisi için sorun olmamıştı. Rei Xen sokaklarında zeki ve karizmatik Alrosthei Szowre’nin tez çalışmasının Rei Xen’in aylardır içinde bulunduğu karışıklığı çözebileceği konuşuluyordu. Alros’un karizmasına söylentiler de eklenince,güvenlik biriminde çalışan tanıdıklarıyla iş çıkışı içki içerlerken kısa bir konuşma yapması yeterli olmuştu.

Alros, sohbet arasında her zamanki gibi tezi ile konu açıldığında, aklından planı uygulamaya başlamış ve önce, canını çok sıkan bir konu olduğunu söylemişti.


“Doğrusu, tezim çok büyük olasılıkla bir şeyleri değiştirebilir, gidişatı düzeltebilir. Ama birkaç gün önce bazı eksiklikler olduğunu fark ettim.Bu eksiklikler,tezimin etkili bir biçimde tamamlanmasına engel olacak ne yazık ki.”


Arkadaşları Alros’un son derece dertli görünmesi ve neredeyse tamamen dolu içki bardağını bir dikişte bitirmesi üzerine çok meraklanıp üzerine gitmişler,sorunun ne olduğunu anlatmasını istemişlerdi.


“Rei Xen’deki problemlerle ilgili birkaç çözümüm var tezimde. Ama açıkçası içlerinden sadece biri gerçekten etkili olacak. Ne yazık ki burada size anlatamam,biliyorsunuz hem şu gizlilik meseleleri hem de tezimi konferansta açıkladığımda kimsenin haberi olmamasını istiyorum. Anlarsınız.”


Arkadaşları tam anlamasalar da büyük politik oyunlar döndüğünü düşünüp kafa sallamışlardı.


“İşte o en etkili çözümde bir aksaklık var ne yazık ki. Çözümüm henüz yeterince kararlılık göstermiyor.”


Sonra masadakilerin anlamayacağından emin olduğu teknik bir dille problemi açıklıyor gibi konuşmuştu. Masada konudan anlayan biri olsa Alros’un ne kadar saçma sapan şeyler öne sürdüğünü hemen anlardı.


“Yani,sonuçta bu çözümü sunamam bu halde.”


Sonra durup,derin derin düşünüyormuş gibi boşluğa bakmıştı bir süre.


“Tabii o kitaba bir bakabilsem,problem hemen hallolacak ama…”


İç geçirip sustuğunda arkadaşları merakla devam etmesini istemişlerdi. Konu kitapsa, onlar da kütüphanede çalışıyorlardı, ve diğer kütüphanelerde de bir sürü insan tanıyorlardı.Belki bir yardımları olurdu.


“Ama ,yok, nasıl yardım edeceksiniz.Bu dediğim kitabın Krallık’ta tek kopyası var o da Resmi Kütüphane’de. İzin almak için aylar gerekiyor biliyorsunuz. Hem o dar kafalı bürokratları bilirsiniz,izin çıkmayabilir bile. Yok, benim o kadar vaktim yok. Çok yazık.”


Üzgün, ağlamaklı bakışlarını kısaca arkadaşları üzerinde gezdirdi. Arkadaşları yapabilecekleri bir şey olduğunun farkına varmışlardı ancak yardım etmeleri onlar için de Alros için de çok riskliydi.Yine de eğer bu kitap gerçekten bu kadar önemliyse, Rei Xen’deki problemin çözümünde gizli kahramanlar olabileceklerini düşünmek ve sıkıcı hayatlarında torunlarına anlatabilecekleri heyecanlı bir öykü olması fikri onları heyecanlandırmıştı.


Kısa bir tereddütten sonra Alros’un beklediği teklif geldi. Alros önce bu fedakarlığı kabul edemeyeceğini,çok duygulandığını ama bunun çok riskli olduğunu söyleyip reddetti. Bir yandan da arkadaşlarının cesaretini överek onarlı gizliden gizliye cesaretlendiriyor,ısrar etmelerini sağlıyordu. Sonunda zorla ikna olmuş gibi kabul etti. Sorunsuz işleyeceğini düşündükleri bir plan yaptılar.


Alros, akşam banyosundaki aynaya bakarken, gerçekten de dedikleri kadar usta ve karizmatik bir konuşmacı olduğunu düşündü. Vücudunu dikleştirdi, en karizmatik olduğunu düşündüğü yüz şeklini ve duruşu aynada tekrar etti. Sonra durup aynaya gülümsedi:


“Şu anda hiç olmadığın kadar aptal görünüyorsun Alrosthei Szowre!”


Göğsünü kabartmak için tuttuğu nefesini bıraktı ve kendi kendine gülerek ışığı söndürdü.

“Ama işe yarıyor.”


Yatağına giderken hem heyecanlıydı hem de korkuyordu.

Hayata!

Doğaya karışmak istiyorum şu sıralar.
Doğaya karışmak, doğa olmak. Hissetmek istiyorum. Dokunuşları, sesi, kokuyu. Bazen yolda yürürken ayaklarım kendilerini yavaşlatıyor,kokluyorum. Havada bir soru işareti var. Sesler ayaklarımı,ayaklarım beni yönlendiriyor. Bir su gibi berrak kokuyorsa hava huzur doluyorum. Rüzgarsa tenimi saran bir elbise gibi huzur doluyorum.
Sadece durmak istiyorum güneş ışıkları yüzüme vurunca. Durmak,havada asılı kalmak gibi. Hafif ve basit. Dinlemeye çalışmadan duymak, görmeye çalışmadan görmek, koklamaya çalışmadan kokusunu almak istiyorum herşeyin. Güneş ışıkları geçip gitsin tenimden istiyorum. Saydam olayım. Ben(ya da biz) serbest kalayım. Akıp gideyim.
Bazen gecede, berrak gökyüzünde yıldızlarla olmak istiyorum. Yanımda bir iki kelam duymak,ama sessizce dinlemek...Sohbetler şarkı gibi geliyor, gülüşler ayışığını yansıtıyor. Ben ben olup dostlukta kaybolmak istiyorum, gecede kaybolmak istiyorum, uzayda kaybolmak istiyorum. Bir nokta olduğumu hatırlamak,bir noktanın hareketinin çizginin gidişatını değiştirdiğini hatırlamak ve beni sarmış tüm noktaları tek tek yeniden sevmek istiyorum.
Noktalar toplaşıp bir mesaj yazalım yıldızlara istiyorum.
Bir mesaj olsun ki bizimle beraber haykırsınlar : Hayata!

Cumartesi, Mayıs 17, 2008

Dağınık Titreşimler

Antenleri bozuk bir alıcı gibi.

Nargileden bir nefes daha.

Dumanın içinde neler neler gördü kimbilir. Hangi geçmişler hangi gelecekler.

Bazen çok zor bazen çok kolaydı anlamak. Ve hayat hep kolaylarla zorlar arasında gidip geliyordu.

Kalabalıklardaki titreşimleri toplardı antenlerinden. Her bir yüzdeki mutluluk, kırgınlık, hayal ve hayal kırıklıklarının titreşimlerini anında sezer ve antenlerinden alır,kayda geçerdi. Kendinde mimikleri biriktirirdi,koleksiyonlarını yapardı bir nevi. Bu da bir hobi değil mi sonuçta? İnsanları duyguları toplamak,harmanlamak.

Kalabalıkları izlemek aslında her türlü fikrin,her sanatın ve bilimin özüydü. Onun da hobisi buydu,anlamak…

Bir nefes daha… Her nefesle daha bir aptallaştı,daha bir saflaştı. Antenlerindeki tıkanıkları gördü. Kendi hüzünleri, geçmişleri ve gelecekleri antenleri tıkamıştı. Açmak gerekirdi.

Bir nefes daha…

Dumana katılmak ve atmosferde erimek, atmosfere karışmak için. Sonra kimbilir hangi boyutlarda devam ederdi, hayat kolaylaşırdı.

Uyku bile daha az kolaydı, uyku zaten hep azdı. Rüyalardı çok olan, onlar da o kadar çoktu ki bazen gerçek nedir anlaşılmazdı.

Soruları üşüşürdü. Cevaplanamayanları. Onun tapınakları sorulardan oluşurdu da o da dumanlara atlar tapınakları birbir ziyarete giderdi.

Ezgilerde danseden dumanlar, kıvrak hatıralara da götürebilirdi,acı verici ıztırap ve pişmanlık dolu hatıralara da. Yol üstünde birkaç tapınak zaten mutlaka olurdu.

Her duyguyu tatmak gerekirdi anlamak için. Her köşe başına tapınaklar gizlerdi. Bazen tapınakları o kadar gizli olurdu ki onun dışında kimse akıl bile etmezdi oralara bakmayı. Bazen de tapınakları açar, titreşimleri oralarda da biriktirirdi. Düşüncelerin titreşimlerini. Her birini tapınakların kütüphanelerinde biriktirirdi böylece. Belki gün gelir o titreşimler yardım ederdi tapınakları sadece ve sadece kütüphanelere dönüştürmeye.

Her bilgi kırıntısı elzemdi.

Bir nefes daha…Derin çok derin bir nefes…

Ve en derindeki,en huzurlu tapınağa yolculuk.Orada kimlikler ve rollerin kütüphanesi vardı,kutsaldı ve sadece onundu. Herkes de olan bir tapınak olmalıydı bu. Kimileri uğramazdı, tapınak yıkık dökük kalırdı, bakımsız. Ama kalırdı. Kimileri de abartırdı orada yaşamaya başlar titreşimleri biriktirmeyi tümden bırakırdı.

O da ortalarda bir yerdeydi işte. Zamanında evi olmuştu bu tapınak. Artık öğrenmişti tapınaklara kapatmamayı kendini.

Titreşimlerde hayat var. Kaçırmamak gerek dimi?

Ama bu en gizli en kutsal tapınakta da kalmak gerek biraz.Kendini, özel kendini yücelten,kendi yapan titreşimleri gözden geçirmek ,sonra yollara dökülüp geçmişlere geleceklere bakmak…

Eller titrer,gözler uyuşur,duyular körelir,sadece antenler açık kalırdı. Saf yorumsuz titreşimler işlenmemiş birer elmas gibi kayda geçer. O dumanlı yolculuklar eğlencelidir. Mükemmel dumanla mükemmel yolculuklar..

Her yolculuk birkaç sinir hücresini telef ederdi. Olsun,zaten hepsinin belli bir kullanım süresi vardı, ha önce ha sonra, yeterince kullanınca ne fark eder?

Önemli olan düşüncelere çiçek açtırabilmek. Dağınık titreşimleri toplayıp biriktirmek, en değerli kütüphaneleri kurmak.

Mükemmel dumanın bembeyaz olması gibi, mükemmel düşünce de tüm titreşimlerin varolan tüm renklerini barındırır içinde ve beyaza varır.

İşte bazen bu kütüphaneleri de haber vermek gerek ki, anlatmak gerek ki, insanın bedeni ile çürüyüp gitmesinler.

Felsefedir,dindir,huzurdur, varılabilecek sonsuz tatmindir.

O zaman duman da

Araçtır.

Xealon Günlükleri -- Bölüm: Buospota -- Buluşma (3-4)

3.

Genç kadın Pyxa Jorane’di. Xealon’da bu isim bazılarında huzursuz bir gülümsemeye bazılarında ise açık bir tedirginliğe yol açardı. Choire Akademisi’nde ise bu ismin farklı bir anlamı vardı. Jorane, 19 yaşında Choire Akademisi’nde ekofizik bölümüne kaydolmuş ve klasik matematiğe olan yatkınlığı o zamanlar ileri yerbilimi mühendisliğinde ders veren Thoux tarafından fark edilmişti. Jorane,önceleri zekası ve sıra dışı güzelliğiyle Akademi’de dikkat çekmişti. Bir süre geçince başka bazı huylarıyla da konuşulmaya başladı. Jorane’in ilerleyen aylarda ortaya çıkan asiliği,akademi kurallarını çok fazla umursamayışı ve zaman zaman patlayan agresifliği Thoux’un bir nevi himayesinde olmasından dolayı göz ardı ediliyordu. Jorane bunun farkındaydı,Thoux’un ona sağladığı hareket alanının,bilimsel açıdan önüne sunduğu zenginliğin,yeni bir hayatın, her şeyin…

Jorane’in Thoux için belki de en önemli yönü onu tamamlamasıydı. Jorane her zaman Thoux’un düşüncelerinin varacağı noktayı sezerdi,Thoux ise aynı sebepten dolayı ona her zaman güvenir ve destek çıkardı. Jorane’in akademiye gelene kadar başından geçenleri de yine sadece Thoux biliyordu. Jorane’in bilime olan aşkı geçmişi unutturmamıştı ve etrafında olup bitenleri görmesini engellememişti.

O da en az Thoux kadar devrimin gerekliliğine inanıyordu.

Thoux düşüncelerini ona açtığında ve planlarında önemli bir rol önerdiğinde Jorane hiç düşünmeden kabul etti.

Jorane zamanla kendinden umulandan fazlasını gerçekleştirdi. Thoux’un Xealon’daki maden ağını oluşturma projesinde Jorane Thoux’un sağ kolu oldu. Aynı zamanda yine Thoux’un yakın arkadaşları tarafından geliştirilmeye başlanan ileri iletişim teknolojileri konusunda da eğitim almaya başladı. Bu sistemler, Xealon’un yerin altına 7 kat şeklinde inşa edilen eşsiz maden ağlarında kullanıldı.

Akademideki 10 yılın ardından Krallık’ta çok az kişinin adını duyduğu, içine kapalı Syrnaon klanına doğru geliştirdikleri teknolojiler konusunda eğitim almak için yola çıktı. Jorane’in iletişim teknolojilerini öğrenmek için yeterli alt yapısının olmadığı ve Thoux’un himayesinde olduğu için kayırıldığı konuşuldu Choire’da. Syrnaon’a gitmek için seçilmesinin başka nedenleri olabileceğinden yine de kimse şüphelenmedi.

Jorane’in gelişimi Buospota için çok önemliydi. Buospota’nın kurulmasına kadar Jorane,şifreleme konusundaki bilgisini Syrnaon’da öğrendikleri ile harmanlayarak yeni iletişim sistemleri, uydular ve Thoux’un yerbilimi projeleri için yardımcı araçlar tasarladı. Zaman geçtikçe, tehlikelerle dolu Syrnaon’da kendisini savunmak için silaha ihtiyacı duyduğunda, gizlice edindiği bir lazer bıçağı ve dalga karıştırıcıyı geliştirirken, ister istemez savunma teknolojileri hakkında da fikir edinmek zorunda kaldı. İlk iki yılın sonunda, Syranon’un bilinmeyenlerle dolu iç bölgelerinde araştırmalara gitmeye başlamadan önce silahlanma sürecini de hızlandırmış ve sonunda odasındaki kitaplığın arkasına gizli bir cephanelik eklemek zorunda kalmıştı. Xealon’a dönme zamanı geldiğinde içine kapanık Jorane, çoktan tehlikeli bir ajana dönüşmüştü.

Syranon’da çalışırken klan dışı ile haberleşmesi yasaktı. Ama Thoux ve Jorane, gizli gizli görüşmenin yollarını buldular ve her ay Jorane hazırladığı raporları Thoux’a gönderdi.

Buospota’dan önce Thoux’un takımına güç kazandıracak ve bir enstitü kurabilecek alt yapıyı sağlayacak proje, Xealon’da kurulacak ilk geri dönüşümlü santraller ve enerji depolarının inşasıydı.

Jorane’in ve Thoux’un çalışmaları, maden ağının kendini beslemek için enerji üretmesini sağlayacak devasa devrelerden oluşan santraller yarattı.

Jorane Thoux’un kurduğu Buospota’da çekirdeğin de çekirdeğini oluşturuyordu. Thoux asıl plan için gereken diğer konularla ilgilenirken,Jorane geri kalan her şeyin,enstitünün ve teknolojik ilerlemenin sorumluluğunu almak üzere geri dönmüştü.

4.

Kulrth Jorane’i tanıyordu,hem de çok yakından. Jorane o sıcacık gülüşü ve insanı delip geçen turuncu-kahverengi gözleriyle Kulrth’a 8 yıl önce, Jorane’in Syranon’a doğru yola çıktığı geceyi hatırlattı. Birbirlerine hiç konuşmadan son kez sarılarak veda etmişler,ayrılığı yaşlarından beklenmeyecek bir olgunlukla kabullenmişlerdi. 8 yıl boyunca, kalplerinde açılan boşluğu işlerine daha fazla sarılarak kapatmaya çalışmışlardı. Her ikisi de hala aynı tutkuyla birbirlerine bağlı olsalar da, geçen zaman onlara duygularını gizleyebilmeyi öğretmişti.

Yıllardan sonra o akşam ilk kez birbirlerini gördüklerinde, yine tek bir kelime bile etmeden sarılıp yan yana sandalyelerine oturdular. Sanki hiç ayrılmamışlardı; Jorane akşam akademiden çıkmış ve Kulrth’la buluşmak için her zamanki gibi hana gelmişti.

Oysa ikisi de hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığının farkındaydılar.

Kulrth, diğerleri yemeklerini ısmarlarken hala o geceyi düşünüyordu. Jorane’i bir daha göremeyeceğine kendisini o kadar inandırmıştı ki… Kendisinin Jorane’i bile zorla kabul eden klana gitmesi imkansızdı, Jorane ise oradan ayrılamayacak kadar meşgul olacaktı. Ne kadar süre gittikleri yerde kalacaklarını da bilmiyorlardı. İkisi için de kaçınılmaz bir gerçekti ayrılık. Thoux ise hiçbir şey söylememiş,her zamanki gibi sır dolu sessizliğini korumuştu. Şimdi ise genç çifti izliyordu. Onları ayırmak Thoux için gerçekten çok zor olmuştu,ama üçü de yapılması gerekenin bu olduğunu biliyorlardı. Aslında 8 sene o kadar da uzun bir süre değildi,ama Thoux kimseye söyleyemiyordu Jorane’in dönüş zamanını. Çünkü geçen yıla kadar o da bilmiyordu.

Jorane, sessizce etrafı inceledi. 8 yılda Choire’in bu bölgesinde çok bir şey değişmemişti. En azından, Jorane’in şansına han ve hancı aynı kalmışlardı. Jorane hancıyla göz göze gelince gülümsedi. Hancı anladığını belirten bir işaret yaptı, ve Jorane’in 8 sene öncesine kadar hana her gelişte ısmarladığı içkisini hazırlamaya başladı.

Yemekler gelinceye kadar masada sessizlik hakimdi. Herkes derin düşüncelere dalmış görünüyordu.

Hancının oğlu, gençliğinden beri çekindiği isimlerin tekrar bir araya geldiği masaya elleri titreyerek yaklaştı. Başını kaldırmadan yemekleri ve içkileri masaya bırakıp kaçar gibi masadan uzaklaştı.

Thoux, hancının oğlu geldiğinde, düşüncelerinden sıyrılıp içkisinden bir yudum aldı. Grubu birkaç saniye sessizce süzdükten sonra

“Evet,” dedi. “artık herkes geldiğine göre… Pyxa, Buoques, siz birbirinizi tanıyorsunuz öyle değil mi?”

“Elbette” diye cevap verdi Buoqes.

Jorane gülümsedi. Anlaşabildiği birkaç kişiden biriydi Buoqes,beraber geçirdikleri 2 sene boyunca. İsmini uzun zamandır duymadığını fark etti Jorane. Yakın arkadaşları dışında kimse ona Pyxa demezlerdi,soyadıyla hitap ederlerdi. Syrnaon’da onun asıl ismini kullanan kimse yoktu.

“Seni gördüğüme çok sevindim Buoqes” dedi Jorane. “Ama sürpriz olmadı.Nog’un seni de çağıracağını tahmin etmiştim.”

İçkisinden büyük bir yudum aldı ve neden şaşırmadığını açıklamaya başladı.

“Hepimizin de bildiği gibi Nog, öğrencisi olan sekiz akademi öğrencisini değişik bahanelerle sekiz farklı yere gönderdi. Bunlardan bizim, üçümüzün gittiği yerler son derece kritikti ve sadece biz,bir de sanırım Alrosthei, bu yolculukların gerçek nedenlerini biliyorduk. Burada sizleri görmek beni şaşırtmadı o yüzden.” Durdu, Thoux’a döndü. “Aslında Alros’un da burada olacağını düşünmüştüm.”

Thoux’un yüzü birden asıldı. Bıyıklarında köpükleri yavaşça sildi, ve içkisinin yanındaki kurabiyelerle oynarken alçak bir sesle konuştu.

“Olacaktı,o da gelecekti. Ama ufak bir aksilik oldu. Şimdi bunu halletmeye çalışıyorum.”

Alrosthei Szowre, Kulrth gibi tarihle atılmıştı Akademi hayatına.Ama uzmanlaşmak için politikayı seçmişti. Thoux’la tanışma öyküsü de onun politikaya olan bu ilgisiyle başlıyordu. Thoux, kısa bir süre Akademi’de bilim tarihi ve politika konulu bir ders vermiş, Alros’la da böyle tanışmıştı. Onu Akademi’deki 7 yılından sonra, şu sıralar yaşadığı iç karışıklarla gündemde olan başgezegen Rei Xen’de bulunan Tuscan İletişim Akademisi’ne göndermişti. Kulrth, Rei Xen çalkalanmaya başladığında Alros’a tek kullanımlık minik bir ulak robot göndererek nasıl olduğunu sordu. Gelen cevap ise Alros’un o tipik cevaplarından biriydi:

“İyiyim.”

Kısa ve detaysız. Kulrth başka bir şey sormadığı için Alros da açıklama gereği duymamıştı.

Thoux’un devam etmesini bekliyorlardı, o ise dalıp gitmişti. Kulrth sessizliği bozdu :

“Sorun nedir Thoux? Ciddi bir şey mi?”

Thoux, bakışlarını kaldırmadan cevap verdi:

“E öyle sayılır”.İçkisinden bir yudum aldı. “Tutuklandı.”

Thoux’un son sözleri masaya bomba gibi düştü. Kulrth ayağa fırlamış masanın etrafında söylenerek dolaşmaya başlamıştı. Jorane,eli içki bardağında donup kalmış, endişeli gözlerle Thoux’a bakıyordu. Buoqes ise kendinden beklenmeyecek bir öfkeyle bağırıyordu:

“Saçmalık,bir bilim adamını tutuklayamazlar! Hem de Rei Xen’de,böyle bir zamanda. Neler oluyor Nog? Alros gibi birini,hadi onu geçtim,bir bilim adamını hangi gerekçeyle tutuklayabilirler?”

Thoux şaşkın şaşkın bir Kulrth’e bir Buoqes’a bakıyor ve ağzından tek kelime çıkmıyordu.

“Nog, Xealon aşkına,bir şeyler yapmalıyız. Neler oluyor,söylesene!”

Salondaki herkes dönmüş,bir hızlı adımlarla daireler çizerek yüksek sesle küfürler savuran uzun boylu adama, bir masanın üstünden Thoux’a eğilmiş bağıran genç kadına bakıyor,anlam vermeye çalışıyorlardı.

Thoux sabırla sakinleşmelerini bekledi. Kulrth gelip Thoux’un arkasındaki sütuna yaslandı. Jorane hala aynı bakışla Thoux’u izliyordu.

Grubun beklentilerinin aksine, Thoux kısa ve net iki cümleyle konuyu kapattı:

“Üzerinde çalışıyorum.Yakında hallolur.”

Xealon Günlükleri -- Bölüm: Buospota -- Buluşma (1-2)

Buluşma

1.

Birden bastıran yağmurdan korunmak için pelerinin başlığını geçirdi. Bu tip fırtınalarda tek kişilik jet-motorları çalıştırmamak en iyisiydi,fırtına çalışan aracı açık bir yıldırım hedefi haline getiriyordu.

O da Xealon’a iner inmez en yakın satıcıdan aldığı aracını ,fırtına bastırınca, güvenli olduğunu düşündüğü bir kaya altına park etti. Xealon Choire pisti ile buluşma noktası arasında ondan başka çok az kişinin bildiği kestirme yola çıktı. Elbette yol artık kestirme değildi. Geç kalacaktı. “Madenleri sonra da ziyaret edebilirdim.” diye kendine kızdı. Ama yapacak bir şey yoktu artık. Birden bastıran fırtınaya eski Ghumasz adetlerinden kalma bir küfür yolladıktan sonra yürümeye başladı.

2.

Nogul Thoux resmen açılışı dört gün sonra yapılacak enstitüye en yakın mesafedeki hanın yemek salonunda,eski dostu Hawszon Kulrth’la derin bir sohbete dalmıştı. Kulrth ve Thoux ilk bakışta birbirlerinden oldukça farklıydılar .Kulrth’in siyah uzun saçları ve gri gözleri yüzüne bilge bir anlam katıyordu. Yüzünü neredeyse tamamen saran sakalı ise onu olduğundan yaşlı gösteriyordu. Kulrth’in birlikte çalıştığı diğer bilim adamları ile arasındaki yaş farkını gizlemek için sakal bıraktığı söylense de ortalama 170-180 yıllık Ghumasz ömrü düşünüldüğünde gençliğini gizlemek için sakaldan fazlası gerekirdi. Çünkü Kulrth, Buospota’nın getirdiği Yeni Düzen’deki rolüyle tarihe geçmeden çok önce Goaxie Sistemler Akademisi’ne kabul edilen en genç bilim adamı olarak bilim tarihine adını yazdırmıştı. Thoux ise dağınık kır saçları, bembeyaz sakalı ve esmer teninin üzerinde cam gibi parlayan açık mavi gözleri ile hınzır bir büyücüye benziyordu. Kulrth’e göre Krallık’taki en parlak beyin ve en iyi öğretmendi Thoux. Onu sadece uzaktan gören diğerlerine göre ise çok çalışmaktan erken yaşlanmış görünen zararsız bir deli.

Her ne kadar birbirlerinden farklı görünseler de bu iki adam enstitüye konulacak isme sıra geldiğinde aynı ismi önerecek kadar da birbirlerine benziyorlardı. Eski Ghumasz dilinde Buospota, bir çiçek ismiydi aslında. Göçmen Ghumasz’ların atalarının uzun bir süre boyunca yaşadıkları düşünülen ama nerede olduğunu hiç kimsenin bilmediği Khumna gezegeninde her yerde bu güzel çiçeğe rastlanabileceği söylenirdi.Çiçeğin en büyük özelliklerinden biri pigmentlerinin flurosan özelliği nedeniyle karanlıkta etrafına hafif bir ışık yayıyor gibi gözükmesiydi. Diğeri ise,çok çabuk yayılmasıydı. Bir tane Buospota iki yüz metrekarelik bir alana bir hafta içinde yayılabilirdi. Yayıldığı alan,yüzlerce Buospota’nın saçtığı ışık ve eşsiz kokuyla kökten değişirdi. Karanlığı değiştiren bir çiçekti Buospota.

***

Thoux,gidişinden 7 sene sonra gönderdiği mektupta Kulrth’e Goaxie’de ne kadar daha kalması gerektiğini soruyordu. Kulrth,araştırmasının sonuçlarını yazıyordu o sıralar. Bir sene içerisinde,belki de daha önce bitireceğini söylemişti. 6 ay içinde makalesini tamamlayıp Xealon’a geldi. Choire’da kurulacak enstitüye en yakın hana yerleşti. Geldiğinden beri geçen iki haftada günlerini Thoux ile hanın bahçesinde heyecanlı tartışmalara dalarak geçiriyordu.

Fırtınanın bastırmasından önce Thoux ile Kulrth,hanın bahçesinde,Thoux’un en sevdiği hora ağacının altında enstitünün çekirdeğini oluşturacak komite üzerinde konuşuyorlardı. Enstitü Krallık’ın uzun zamandır ihtiyacını duyduğu teknoloji üssü olacaktı.Ama sadece birkaç kişinin bildiği başka bir yönü daha vardı enstitünün. Şimdilik Thoux ve öğrencileri arasında korunan bir sırdı bu. Thoux güvendiği isimleri, ihtiyaç duyacakları tüm bilgileri edinmeleri için çeşitli yerlerde görevlendirmiş ve böylece onlarla enstitü üzerinde , Krallık ajanlarının dikkatini çekmeden çalışmaya başlamıştı.

İkili yıllar önce olduğu gibi koyu bir sohbete dalmışlarken,önce hava birden karardı.Aniden bastıran sağanaktan kaçmak için içeriye koştular.Thoux girenleri görebileceği bir masa seçti. Yerlerine yerleştiklerinde konuşmaları hiç bölünmemiş gibi devam ettiler.

İkili enstitünün temeline inşa edilecek gizli bir odanın planı üzerinde çalışırken, uzun boylu ve alımlı genç bir kadın yağmurdan sırılsıklam olmuş gür siyah saçlarını savurarak içeri girdi. Etrafına hızlıca göz attıktan sonra Thoux’un oturduğu masayı gördü. Hızlı adımlarla masaya doğru yürürken yeşil gözleri sevinçle parlıyordu.

“Nog,nihayet…”

Thoux sesin sahibini gördüğünde ayağa fırladı. Kulrth ise şaşkınlıkla baba-kız edasıyla sarılan ikiliye bakıyor ve Thoux’un bir kızı olup olmadığını,varsa kendisine nasıl olup da hiç benzemediğini soruyordu. Genç kadın ona döndüğünde şaşkınlıktan selam vermeyi unuttuğunu fark etti. Ağır ağır yerinden kalktı ve görünüşünden beklenmeyecek bir zerafetle genç kadının elini tuttu ve öptü.

“Ben Hawszon Kulrth.Tanıştığıma memnun oldum ”

“Hawszon Kulrth? Şu ünlü tarihçi mi? Ah ben de tanıştığıma çok memnun oldum,gerçekten.Aslında eğer vaktiniz varsa,size Xealon hakkında yeni öğrendiğim bazı şeyleri danışmak isterim. Ah harika, harika. Biliyor muydunuz…”

Thoux babacan bir gülümsemeyle lafa karıştı:

“Hawszon, uzun bir süre bizimle kalacak,merak etme. ”

Sonra Kulrth’e döndü,

“Ve bu genç bayan da Buospota’nın çekirdeğini oluşturacak dört isimden biri Haw, Buoques Gromsz. Kendisi sistemdeki en iyi ekofizikçilerden biridir. Özellikle Krallık biosferi ve gezegenlerdeki madenlerin binlerce yıllık oluşum süreçleri konusunda uzmandır.”

Buoqes’un beyaz yüzü pembeleşti:

“Heyecandan kendimi tanıtmayı unuttum,özür dilerim.”

“A,hiç önemli değil. Ama lütfen oturun, yorgun görünüyorsunuz.”

Buoqes’un Thoux’un kızı olmadığı ortadaydı,ve Kulrth buna sevindiğini fark etti. Hemen yüzüne ciddi bir ifade takınıp düşüncelerini başka yöne kaydırmaya çalıştı.

Buoqes, Thoux’un yanındaki sandalyeye yerleşirken saçlarının aksine kupkuru olan pelerinini çıkardı.

“Biraz yoruldum,evet. Aslında dün geldim Choire’a.Ama burada Nog’un “isteği” üzerine kurulan Koruma Parkı’nı ziyaret ettim.Öyle büyük,öyle zengin bir park ki… Dolaşırken zamanı unutmuşum,geç kaldım o yüzden.”

“Yok yok,endişelenme geç kalmadın. Hala bir eksiğimiz var zaten.”

Thoux’un yüzünde hınzır bir gülümseme belirdi.

“Onun pistin çok yakınında,yeni açtığımız şu,sadece robotların çalıştığı madenleri görünce dayanamayacağını biliyordum. O yüzden buluşma saatimizi iki saat öncesi olarak söylemiştim.”

Yavaşça arkasına yaslandı.

“Neredeyse gelir.”

Tam bu sırada hanın kapısında pelerinin içinde kaybolmuş genç bir kadın belirdi. Başlığını çıkarttığında omzuna dökülen turuncu dalgalı saçları,bir anda alev almış gibi göründü handakilerde. Şaşkınlığın yerini bir sessizlik ve ardından da derin bir mırıldanma aldı. Handakiler uzun süredir bu yüzü görmemişlerdi.

Thoux, herkesin nereye baktığını anlamak için kafasını çevirdiğinde genç kadınla göz göze geldi.

“Hatta geldi bile.”

Yanik

Arsivden...

Güneş tenimi yakıyor şimdi o tatlı deniz kokusu ile…Bir hayali,bir illuzyonu yaşıyor gibiyim,çölün ortasında o deniz kokusu. Güneş yanıklarım değil canımı acıtan. Benim yanıklarım, içerileride…

Kalbimde yanıklar var mesela. ..Yarım kaldığımdan beri onlar kapanmadı. Öyle bir yanmış ki gözlerime bakanlar görür o kalbimdeki yanığı.

Tenimin en dip köşelerinde yanıklar var mesela. Ulaşamamışım,yanmışım kendi kendime. Sönmeye yakın o gri gözlerini çevirip bir daha yakmış. O yanıkları da bir tek o görmüyor; bakan herkes, gören herkes ne düşünüyor bilmiyorum.

Bir de fikrimde yanıklar var,en zoru,en acılısı. Gölgeliklerimden çıkıp kendi göstermeye çalışan her fikir alışmadığı güneşte,kalabalıkların güneşinde yanmış. Alışamayıp geri döndüğü gölgeliklerde o yanıklar hep parlamış.

En sonunda kağıt yanıklarım var benim. Kendimi yakıp yakıp kağıda döktüğüm anlarda.Ne zaman kağıda döksem kelimenin yüklendiği ağırlıkla ateşle eğilmiş,bükülmüş ve yanmış kağıtlarım. Eşe dosta gösterip gören gözleri ayırt etmiş benliklerim diğerlerinden kağıt yanıklarıyla.Ben ne kadar çoksam o kadar çeşitlenmiş kağıt yanıklarım.

Şimdiyse,güneş yanıklarının tazeliği, sahiciliği ve hafifliğini tadıyor tenim. Öyle masum ki bu güneş yanıkları,hiç kalkmasam güneşin altından yeridir.

1 Mayıs 2007

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails