Gecenin 4'ünde, evin içinin beyaz ve mavi ışıklarla gündüz gibi aydınlanmasının akabinde dışarıdan telsiz sesleri apartman içinden de kalabalık sesleri gelmeye başlayınca, her Türk gibi meraklılığımı konuşturdum, kapıyı açtım ve içeriyi güzel bir gaz kokusu doldurdu.
Neyse ki ciddi birşey yoktu yada vardıysa da itfaiye ve ambulans halletti. Ama ben o panik halinde aniden çıkmam gerekirse diye bir çanta bile hazırladım. Neyse ki gerek kalmadı. E durum böyle olunca, dedim en azından şu itfaiyecilerin bir fotosunu çekeyim balkonumdan... Flaşsız çekmeliyim ki farketmesinler di mi? Evet. Ama ben yanlışlıkla son anda flaşı adamlara altıncı kattan patlattım akabinde de ışık hızıyla içeri kaçtım ve ışıklarımı kapattım. Sanki anlaşılmadı... Bi de fotograf birşeye benzeseydi bari.
Şu an itibariyle ortalık sakinleşti. Ben de uyuyamayacağıma göre Lübeck gezisinden bahsedeyim dedim.
Bu cumadan pazartesiye kadar Paskalya tatiliydi. Birkaç arkadaşımın peşine takılıp Lübeck'e gittim. Fotoğraf çekmek için ortam ve şans arıyordum, bahane oldu. Lübeck çok güzel, hani büyülü denebilir neredeyse. Eskinin tüccar kenti döneminin tüm zenginliğini binalarında heykellerinde gösteriyor. Bu konularda çok konuşmayıp resimlere bırakacağım sözü.
Lübeck, Almanya'nın Kuzey Denizi kıyısındaki en büyük limanı. Hamburg'a bağlı ama Hamburg'un merkezi limanından daha büyük olmasına rağmen şehrin kendisi çok daha küçük. Yine de küçük göreceli tabi: Eğer 220000 nüfuslu bir kente küçük dersem ben bildiğiniz kasabada yaşıyorum. Üstelik içinden nehir de geçmiyor.
Bu şehri gezerken sürekli "Ben burada yaşamak istiyorum" diye sayıkladım durdum. Suyun varlığı bir şehri çok güzelleştiriyor gerçekten...
Resimlerin çoğunun üstüne tıkladığınızda orjinal hallerini görebilirsiniz. Bazıları da sizi bu fotoğrafların ve daha pek çoğunun bulunduğu (deviantArt) sayfama yönlendirecek. Blog formatından dolayı bazı fotoğraflar uzamış, sıkışmış gibi görünebilir, o yüzden üzerlerine tıklamınızı tavsiye ediyorum.
Hanın içindeki bir çiçekçi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder