Sayfalar

Cumartesi, Şubat 27, 2010

Bu yetenek genetik midir ki?

Başlıkta bahsi geçen yetenek kuzenim Onur Erbay. Bugün de onu tanıtmak istiyorum burada. Aslında Fairey'den sonra daha iyi bir devam yazısı da düşünemiyorum diyebilirim. (Yeteneğin genetik olmasını çok isterdim nedenlerini aşağıda göreceksiniz! Ama genetikse de bana geçmemiş galiba.)

Kendisine de sordum ne gibi bilgiler veriyim senin hakkında diye. Bunu dedikten sonra da aslında resimlerinin kendisi hakkında pekçok şey anlatabileceğini düşündüm. O yüzden de cevabını beklemeden yayınlıyorum. Gerekirse sonra ekleme yaparım diyerekten. Buyrun :

Resim için kendi açıklaması : "Timurlenk'e karşı siper almış bir sufi." Ve sufi aslında otoportresi. (minik not: Kağıt üstüne mürekkep.)

Jimi Hendrix... En sevdiklerimden... (minik not 2: tükenmez kalemle... ....)

Gaz krizi 2006...

Arka plan Haliç...

Asurbanipal

Ve en son olarak da, "Mehdorn'un selamı var!"

Daha daha fazlası için :

Deviantart sayfası...

Kendi web sitesi...

Cuma, Şubat 26, 2010

Shephard Fairey ve Dev'i...

Bu siteyi biraz da sevdiklerime ayırayım dimi?

Evet, o zaman şu sıralar en içli dışlı olduğum resimlerin sahibiyle , Shephard Fairey ile başlıyoruz.

Shephard Fairey bir sokak sanatçısı... En çok tanındığı yönü bu. Ama o aynı zamanda eğitimli bir grafiker, bir ressam. Peki nedir onu diğerlerinden farklı kılan?

1970 doğumlu Fairey, 80lerin ortasında "andré the giant has a posse" (Dev Andre'nın bir takımı var) adıyla bir street art hareketi başlatıyor.

İlk eserlerinde kendisini etkileyen ünlü kişiliklerin resimlerini görüyoruz genellikle. (Bunların arasında Atatürk de var.) Kendine has tekniğiyle yaptığı bu resimler türlü türlü şekillerde basılıyor (sadece kağıt değil metal levhalar ve tahta üyerine baskıları da var). Sonra ya kendisi bu posterlerden kolajlar yapıp asıyor duvarlara yada harekete katılmak isteyenler onları bastırıp sokaklara asıyor.

Jimi Hendrix

John Lennon

Amerika sokaklarından doğan bu hareket, tüm dünyaya yayılıyor zamanla. Tabi yine de Amerika'daki kadar yaygınlaşamıyor.


Fairey'nin kendini daha geniş kitlelere tanıtması da muhtemelen Bush döneminde resimlerinin politik dozunu arttırmasıyla oluyor. Fairey'nın en büyük silahı ironi ve eleştirel zekası. Son derece rahatsız edici düşündürtücü posterler yaratmasını da vermeye çalıştığını söylediği mesajla, yani "Herşeyi sorgula!" ile açıklıyor.

Street art akımının babalarından sayılan Fairey, örneğin, son derece militarist bir posteri sembolik değişikilikler ile dezenformasyona uğratıyor ve tepkisini ve mesajını bu şekilde sunuyor.


Ona göre "yıllardır politikacıların, kitleleri kendi fikirlerinin peşine takmak için kullandığı semboller ayrıştırıldığında, insanların aslında hiç de desteklemedikleri şeylerin peşine düştükleri görülür.” Antimilitaristliğini konuşturduğu posterlerin çoğunun teması medyadan bir şekilde tanıdıktır. Medyanın halka militarist propagandalar pompalamasının sonucunda, yapay bır taban yaratıldığını ve halkın zorla savaşın gerekliliğine inandırıldığını vurgulamaya çalışır.


Fairey'nın en ünlü çalışmalarından biri de kuşkusuz Obama'ya seçim sırasında destek vermek için hazırladığı yalın ama son derece etkileyici propaganda afişleri. Yine de en az bunlar kadar ünlü olanı Bush'un bombaya sarılı resmedildiği afişler.

Aslında birçoğunuza bir yerden tanıdık geliyor bunlar değil mi? Okan Bayülgen'i takip ediyor musunuz? Eğer ediyorsanız, disko kralı, muhabbet kralı ve medya kralının giriş müziğindeki sloganlar kadar program süresince arkada dönen grafiklerde çirkin bir adam suratı ve birbirinden ilginç graffitiler ve duvar kağıtları da dikkatinizi çekmiştir. Evet, Okan'ın bu yeni üç günlük formatında cogunlukla Fairey'ı ve Obey Giant adı da verilen bu hareketi kullandığını farkettiğimde harekete bu kadar zekice yaklaşan olmuş mudur diye düşünmüştüm. (Okan seni her geçen gün daha çok seviyorum!)

Peki bu adam sokaklara bunları yapıştırtarak, bu kadar sivri posterler hazırlayarak birilerini rahatsız etmedi mi bugüne kadar? Amacı da bir yerde bu değil mi? Evet. Mesela geçen sene Şubat'ta kamu malına zarar verdiği gerekçesiyle tutuklandı. Tam da kendi sergisine giderken. Tezatın en güzelinden...

Daha fazla resim görmek ya da harekete katılıp afişleri kendi oturduğunuz yerlere mi asmak istiyorsunuz? O zaman buyrun,tıklayın.

Referans Noktası


Ölümün tadını çıkarıyorum.

Ağır ağır.

26 küsur yıldır.

Bir gün geç kalmadığım tek mesaim bu.

Her gün yavaş yavaş.


Ondan bu kadar az korktuğum için

Benimkisi diğerlerinden erken gelecek biliyorum.

Saymıyorum bu yüzden artık adımlarımı.


Hem ben mutluyum

Ölümün sıcak nefesi

Beni mutlu ediyor,

Anlıyorum her nefesin değerini.

Geride birşeyler bırakmak için

Azim veriyor bana ölüm denilen

Asil ve zarif güzel.


Benimkisi hop diye gelecek biliyorum.

Habersiz ve uzatmadan.

Böylesine niyet ettiğim için.

Beni tanıyanlar sevinecek

Huzura kavuştuğum için sonunda.

Beni tanıyanlar sevinecek umarım

Beni tanıdıkları için.

Ki ben dostlarımla buluştuğumdan

Şanslı sayarım kendimi.

Sevinçliyimdir ıssız kalabalıklara karışıp kaybolmadığım için.

Ama tam da bu yüzden

Ben son nefesi erken vereceğim.


Hop diyecek yüreğim,

Kafi gelsin bu kadar attığım.

Say günlerini, yap hesabını gidelim.

Böyle diyecek,

Ve biz elele beyazlara bürüneceğiz.


O yüzden garipsemeyin dersem

Ölümün tadını çıkarıyorum diye.

Ölüm yaşamı yaşam yapan şeydir bir yerde.

Hep geçer hayatımızdan sevdiklerin hayaletleri.


Bir tek saat var benim inandığım.

Kol saatlerinin minik akreplerini yelkovanlarını ayarladığım.

Huzurun, yasamin saati o.

Ben ölümden korkmadan

Saatlerimi huzura ayarlarım,

Ölüme gülümseyerek.


Resim bir DeviantArt kullanıcısından alındı.

Salı, Şubat 23, 2010

Sen kimdin?

Kendini gösterme savaşı bu seninki,

Tüm bu çekismelerin, çekiştirmelerin

Varlığını kanıtlama çaban boşuna.

Sen çünkü artık bir insan değil,

Uzayda boşu boşuna yer kaplayan bir varlıksın.

Sanki sonsuzmuş gibi hayatın

Kazık çakma sevdan boşuna.

Nereye kadar gidersin en fazla?

Elinde yalancı bir terazi,

Cebinde yönünü çoktan şaşırmış pusula,

Yolu bile göremeden, adımlarını saya saya.

Zamanı yağmalayarak yaratmaya çalıştığın bu düzen,

Fırtına yaklasşırken kurduğun bu kağıttan kuleler,

Sana kalır mı sanırsın?

Ötesi yok , koşup geldiğin nokta hep aynı.

Benden de bizden de alıp alabileceğin bu.

Cebinde boyalı, değersiz çakıl taşları.

Çaldığın taşlardan yol yapabilirsin sanıyorsun,

Uzanırsın ölümsüzlüğe öyle mi?

Çık yoldan çık,

Yol döndürmüş gözünü.

Evren elinin altında oysa.

Ve sen dünkü çocuk,

Yaşın ne kadar önemsiz bu tarih sayfasında.

Bu bilgiçliğin , bu kinin kime?

Çık yoldan artık, 

Aşınmış koyun sürülerinin geçtiği patikalar.

Sadece koşmaksa olayın 

Böyle körlemesine, düşünmeden,

Senden daha hızlı kosacak bir sürü hayvan var.

Kafatasını işgal ediyor o kıvrımlar boşu boşuna.

Cumartesi, Şubat 20, 2010

Isimlerin gaz hali

Sözun bittigi yerde

Bir garip sis baslar

Odayi kaplar 

Yalnizligin keskin kokusu

Odadaki vücut sayisindan azdir

Anlamli gelen kelimeler.

O vakit,

Sözün bittigi yerde

Bir garip sis baslar.

Gözlerin bugusu mudur?

Kulaklara vuran ugultu mudur?

Icilmemis sigaranin kesilmis dumani midir?

Bir garip sis midir

Sinirlari cizen?

Ve sis baslar

Kayar gibi ellerinden,

Dagilir gider, tutulmaz.

Sistir ayirt eden icten olani.

Ve sistir sana geri veren özlemini.

Düsünülüp tasinilip

Sorulamamis sorular bütünüdür.

Olusan o sis

Her saniyede agirlasir.

Nedir ugultular arasindaki niyet?

Ugultularin ana fikri nedir?

Gizlemek degil, ama belki örtmek.

Sisi bir elbise gibi giyerek örtmek.

Ciplak kalmis bir oda dolusu ruh icinde

Gizlemek göstermekten cekinileni.

Gözlerin bugusu mudur bu sis?

Yoksa gercek bir duman mi?

Fikirler sanki ele gelmis,

Hisler fiskirmis nihayet.

Isimlerin gaz hali.

Bu yogunluk tek kisilik olamaz,

Tek kisi kaldiramaz.

Paylasilan da topu topu bu garip sistir,

Sözün bittigi yerde.


Cuma, Şubat 19, 2010

Olsam...

Kücük olsam

Miniminnacik

Görünmeyecek kadar belki

Belki toz kadar

Yogunlassam yogunlassam

Yokluga yaklassam

Bosluga karissam

Hayata dönsem yeniden

Hep sil bastan

Ama en bastan

Ilk maddeden baslasam

Tüm evreni yasasam

Zamansiz ve anlamsiz

Yoktan cok olsam

Cogalsam cogalsam

Fikrin kendisi olsam

Sessiz bir devrim olsam

Bitirsem ve baslatsam

Döngünün nizaminda 

Anlayan bir ben olsam

Ve varolsam

Varligin en safinda

Hayatin kendisi olsam

Pazartesi, Şubat 15, 2010

Hayali olma yolunda...



I.
Şimdilik durduğum yerdeyim.
Ben buyum deyip durmak istiyorum.
Tekrarlamak tekrarlamak.
Sinsin her köşesine evimin,
"Ben buyum".

II.
Değişemem mi?
Değişirim, değiştim
Bırakamam mı herşeyi?
Bırakırım, bıraktım.

Bıraktım, bir şey hariç:
Kendimi kurcalama huyum.

Hiçbir şeyi atmaya kıyamayan
90’lık teyzeler gibiyim.
Tavan aram ağzına kadar dolu,
Çünkü kurcalıyorum.

Kurcalamayı sevdiğim için
Kurcalaya kurcalaya
Tüm dikkati yitirdiğim için
Ben buyum.

III.
Ben buyum.
Düz yazı bile yazamam,
Şiire benzer birşey çıkar belki
Aklıma geleni sıralarsam.
Toplayınca da çıkanları,
Biraz daha toplanır tavanaram.

IV.
Ve evet, ben buyum.
Dağınık ve savruk.
Rüzgarı sevme nedeni gibi
Okşayıp sakinleştirir ama,
Düzeni koruyamazsın.
Şekillendirir seni yumuşacık ama,<
Dağıttığını toplayamazsın.

Belki toplanmak da gereksiz.
Zira ben buyum.

V.
Gelmişlerden gelecekler yapılabilir,
Çünkü saniyeler lego gibidir.
Tek fark, yapışırlar birbirlerine,
Geri alamazsın yaptığını

Bilindik şekiller de çıkabilir
O legolardan,
Henüz tanımlanmamış olanlar da.
Korkacak birşey yok demektir,
Çocukluktaki yaratıcılığımızdan
Birazcık bile kaldıysa.

VI.
Ben buyum.
“Aşk kadınıyım” derdim,
- Bu en iddiali ben buyum işte -
Şimdilerde sadece gözümü yumup
Legolarin yapışmadığı bir diyarda
Düşünmek, düşünmek,kurmak, kurcalamak bile
Kafi geliyor bana.

“Aşk kadınıyım” derdim ya,
“Hayal kadını” oldum,
“Hayali kadın” olma yolundayım.

Pazar, Şubat 14, 2010

Tutamazsin




Ya bogazda, yakamozda...

Ya Afrika'da, bir kelebegin kanadinda..

Ya dogmamis gunesinde

Kibirli insanlar diyarinin...

Ya da kar kapli kör gözlerde

Ayazinda bir celiskinin...

Nerede baksam

Nerede görsem

Bir kelime yakinimda

Bir ömür uzagimda...

Tutamazsin tutulmak istemeyeni.

Demek böyle birseymis

Kendi kendine yananlarin gündüz düsleri...

Perşembe, Şubat 04, 2010

Eksigim


Nargilenin tadi yok

Ay isigi denizsiz.

Birsey eksik bu sehirde,

Kelamsiz ve nagmesiz.


Gölgeler uzuyor,

Gökyüzü hep günessiz.

Kasvet agir basiyor,

Olunca rüyam sensiz.


Adim gibi biliyorum,

Halim degil nedensiz.

Acimak istemiyorum,

Ama saatler hep caresiz.


Bir huznum kaldi yadigar,

Anilar yine sessiz.

Ozluyorum, cok özlüyorum,

Kelimeler kifayetsiz.


Bakma, gülüyorum, cosuyorum,

Sade gönlüm ümitsiz.

Zira Askin bile adi yok,

Ben sensiz, sen bensiz.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails