Sayfalar

Pazartesi, Ocak 19, 2009

Çemberin Üstünde Olmak Gerek Bize

Gözlerim bomboş, kilitli ekrana. Ne okusam, ne izlesem tatmin etmiyor. Sırf uyumamak için nafile kaçışlarda usta oldum. Biliyorum.

Kendimi sansürlüyorum,susturuyorum içimdeki sesi. Ses çıkmıyor ki zaten, sadece tuzlu bir iki damla su yüzümde. Kelimelerin akışkanlığını yaşıyorum.

Ve bu çemberde bir nokta sadece, ne ilk ne son.

Ne yana baksam acı, ölüm ve ızdırap ama yine de umut var, ışık var. Ama ışık olsun diye kendimi mi yakıyorum?

Hadi bakalım , ne işe yaradı senin bol kıvrımlı beynin şimdi? Bir bakteri bile senden kat kat daha memnun hayatından. Niye? Evet, basit de ondan.

Karamsar değilim, lanetler de yağdırmıyorum yalnızlığıma.

Belki de sadece "çok hızlı yürüdüm ve ruhum geride kaldı."

Çalışmak diyorum, çaren bak şu kağıtların üstündeki minicik minicik işaret gruplarında saklı. İster inan ister inanma.

Hadi bir gayret, hadi bir adım.

Oysa ben biliyorum ki artık, bunu istemiyorum. Oysa ben biliyorum ki hiç bir halt bilmiyorum ve bilemeyeceğim. Tüm bunlar sadece oyun. Ben biliyorum ki içimdeki salt istek, salt huzur beni yakalamayacak bir kağıt üstünde. Ya da bir deney tüpünde, ya da bilgisayarın sanal deneylerinde. Ben biliyorum ki ben bilmiyorum. Ve evet çağlar sonra daire gene aynı noktaya varıyor. En azından bunu kanıtlıyorum kendime.

Ama bir çember çizmişler benim dışıma. Onun dışına başka bir çember, onun dışına başka bir çember belki de. Ben geçmek istiyorum. İçeride ya da dışarıda değil, tam üstüne tırmanıp noktalarla gezmek istiyorum. Ama yok, bu çemberler benim bildiğim çemberler değil.

Yok, karamsar değilim. İnatçıyım. Ben içeride ya da dışarıda değilim. Ben bir kategori, bir sayı değilim. Ben herhangi bir kağıt parçasında bir kelime değilim. Benim hayatım, benim çemberim sınırlı değil. Ben hayal gücüyüm, fikrim, hissim. Ben aslında yokum ama hiç olmadığım kadar varım. Ben salt bir beden değil, onun en küçük parçasıyım. Ben göründüğüm değil, olduğumum. Konuştuğum değil, sustuğumum.

Gel de anlat, hadi.

Ne olur anlat.

Sen anlatamazsın, ben de anlatamam.

Ve "çözüm" der, uzun kemikli parmaklar kağıt yığınını işaret edip, "çözüm okumakta.Daha fazla ve daha fazla. Kendini kaybedene kadar okumakta."

Ben de anlatan biri çıkana kadar okurum.

Ama işte... işte özlem budur.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

bak, yine yaptin :)

P88.O8.Z3 dedi ki...

aferin bana o zaman =)

buket dedi ki...

ancak birkaç defa okuduktan sonra benzetmelerin büyüsünden çıkıp ince uçlu eleştirileri görebiliyorum.

"Kendimi sansürlüyorum,susturuyorum içimdeki sesi."
Ama taşıyor gözlerinden. Bazen öyle bir bakıyorsun ki kendimi tiyatro sahnesinde hissediyorum, ben kendimi oynuyorum sen izleyip içinden gülüyorsun sanki.

"Ama ışık olsun diye kendimi mi yakıyorum?"
çok ağır bir bi cümle bu. dünya tarihi böle insanlarla dolu, çoğuna da hayranlık besliyoruz. idealizm her zaman kendini var edemiyor ne yazık ki. çok ağır bir cümle bu. uzun zamandır kimseyi samimi bulmadığın için sustuğunun ifadesidir bu benim için. bana da inanmıyorsun bazen. örnek mi? aha:

"Ben bir kategori, bir sayı değilim."
:)) gibi...

"Benim hayatım, benim çemberim sınırlı değil."
Çemberin kendisi sınır(tanımı gereği). Dairenin sınırı. Çemberin üstünde olmak dairenin dışında olmaktır zaten. Daire açık küme onu geç şimdilik, çemberin üzerindeki her noktayı da kendi dairesinin merkezine oturtabilirsin. İki boyutlu düzlemin dışına çıkınca da bunlar birbiriyle kesişmek zorunda değildir. Bu dairelerin birleşimini aldın nooldu? Çember artık kompakt değil. Yani çemberi çemberle kapatmadıkça kendine sınırsızdır. En iyisi sen bu yorumu boşver :D

"Ben göründüğüm değil, olduğumum. Konuştuğum değil, sustuğumum.
"
Bu da senin (dışardan görünen) sahnen.

"çözüm okumakta.Daha fazla ve daha fazla. Kendini kaybedene kadar okumakta."
amaç çözüm olunca kaybolmuş olmuyosun, cevap 42, biri bana "ultimate question" nedir onu sölesin.. zira asıl bilinmeyen o gibi sanki, kaybolmak yolun kendisi, hayal gücün kadar uzun.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails